Türk Hukuk Zaferi ‘Lotus‘4 min read

Tarihler 2 Ağustos 1926’yı gösteriyordu.

Türk kömür gemisi Bozkurt, Midilli adasının 6 mil açığında, Lotus isimli Fransız gemisi ile çarpışmıştı.

Kazada 8 Türk denizcisi hayatını kaybetti.

Lotus mürettebatı kurtarabildikleri tüm Türkleri alarak bir gün sonra İstanbul’a varabildi.
İstanbul mahkemeleri, kendi karasularında gerçekleşen bu kazaya kayıtsız kalamazdı. Hukuki sürecin başlaması için ya mağdurların ailelerinin şikayetçi olması ya da Adalet bakanının soruşturma yetkisi vermesi gerekiyordu.

Dönemin Adalet bakanı Mahmut Esat Bozkurt,  hemen duruma el koyarak davanın açılması emrini verdi.

Mahkeme tedbirsizlik ve  kasten adam öldürme suçundan Bozkurt gemisi kaptanı Hasan Bey ve Lotus’un nöbetçi kaptanı Mösyö Demons’u  tutukladı.

Tüm dünya şaşkın bir durumda  gelişmeleri  takip ediyordu.

Kurtuluş savaşından yeni çıkmış, yoksul  Türkiye bir Fransız vatandaşı tutuklamıştı.

Tutuklama kararı Fransa tarafından şiddetle reddedildi. Fransa hükümetinin verdiği bir nota ile Mösyö Demons’un hemen salıverilmesini talep etmişti.

Türkiye belki yoksuldu, henüz savaştan yeni çıkmış ve tüm enerjisini kaybetmişti..

Ama Atatürk’ün Türkiye’sinin  gurur ve dirayeti her şeyden  üstündü..

Dava Fransa’nın itirazlarına rağmen İstanbul Ağır Ceza mahkemesine götürüldü.

Türkiye, Fransa’ya davayı Lahey Adalet Divanına taşıması halinde itirazda bulunmayacağını beyan edince dava, Fransa’nın da onayı ile Lahey Adalet Divanına taşındı.

Fransa dava sonuçlanana kadar kaptan Demons’un salıverilmesini talep etse de Türkiye buna lüzum görmemiş ve bilirkişi raporunun hazırlandığı 12 Eylül 1926 tarihine kadar kaptan Demons tutuklu kalmıştı. 6 bin liralık bir kefalet ödemek zorunda kalmış, ardından serbest bırakılmıştı.

Davayı savunmak için dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt görev istemişti.
Bozkurt anılarında bu olayı şöyle anlatıyordu:

‘’Paşam, Lahey Adalet Divanı’na gidelim. Kimin haklı olduğu orada meydana çıksın. Ben hakkımızdan eminim, müsaade ederseniz davamızı ben müdafaa edeyim. KAYBEDERSEM BİR DAHA MEMLEKETE DÖNMEM FAKAT KAZANACAĞIZ!.. Hem Adalet Divanı’nın önüne gitmeden Fransızların dediğini yapacak olursak Fransız Devleti’nin tehditleri karşısında boyun eğmiş olacağız, bu da onlara diğer meselelerde aynı tehditleri ileri sürme cesaretini verecektir. Halbuki Lahey Divanı’na gidersek davayı kaybetsek dahi şeref ve haysiyetimiz zedelenmez zira milletlerarası bir mahkemenin hükmüne uymak şerefsizlik değil bilakis büyük bir şereftir.

Bu sözler üzerine Atatürk bana, ‘Güle güle git, KAZANACAKSIN, KAZANAMASAN BİLE MEMLEKET SENİ BAĞRINA BASACAKTIR!’ dedi.’’

VE KARAR

Uluslararası mahkeme 7 Eylül 1927 tarihinde verdiği kararda, Lozan Barış Antlaşması’nın 28. Maddesi gereğince Türkiye’de kapitülasyonların kaldırıldığını, Türk adli makamlarının yaptığı yargılamamanın Tahkimname’de belirtilen Lozan Antlaşması’nın İkamet ve Adlî Salâhiyet Sözleşmesi’nin 15. maddesine aykırı olmadığını tespit etmiştir. Yargılamaya son verilmesi amacıyla yapılan oylama neticesinde oylar eşit olarak bölünmüş, davanın Türkiye lehine sonuçlanması Başkan MaxHuber’in nitelikli oyu sayesinde gerçekleşmiştir.

Mahmut Esat Bozkurt’un bu davada gösterdiği yüksek dirayet ve savunma da bu kararın alınmasında büyük etki yaratmıştır.

Mahkeme kararına göre Fransız kaptanın Türk makamlarınca yargılanması haklı bulundu, Fransız kaptanın Türkiye’den tazminat isteme talebi reddedildi.

Bu davanın en önemli yanı uluslararası arenada Türkiye’nin konumunu yükseğe taşımasıdır.

Savaştan yeni çıkmış, kapitülasyonları kaldırmış, bir direnme savaşı veren genç Türkiye Cumhuriyeti  bu dava ile eski silik, çaresiz diplomatlardan olmadıklarını ,haksızlıklar karşısında boyun eğmeyeceğini tüm dünyaya kanıtlamıştır.

Davanın Türkiye tarafından Lahey Adalet Divanına götürülmesi de, Türkiye’nin uluslararası hukuka olan inancını ispatlar nitelikte idi.

Bu başarısı için Mahmut Esat Bey’e Atatürk tarafından ‘’Bozkurt’’ soyadı verildi.

Atatürk Türkiye’si  yoksulluğa aldırış etmeden tüm dünyayı karşısına almaktan korkmazdı.

Hele ki haklı isek.

O günleri özlememek elde değil…

Yazı ilk olarak MedyaSiyaset.com’da yayımlanmıştır. Ekin Topçuoğlu’nun MedyaSiyaset’teki yazılarını okumak için tıklayınız