Atatürk ve Kadın Üzerine5 min read

 

Atatürk ve Kadın

Türk kadını hem toplumun hem de bu devletin temelidir. Türk toplumunda ailenin önemi ve yeri büyüktür, ailenin de temeli ise kadındır. Türk kadını Türk milleti için önem arz etmektedir. Atatürk kalkınmamız ve çağdaşlaşmamız için Türk kadınına büyük önem ve değer verirdi. Türk kadını İstiklal Savaşı sırasında gerek cephede, gerekse cephe gerisinde tüm gücü ile çalıştı, elinden geleni yaptı. Cephede erkekle omuz omuza düşmana karşı savaşırken cephe gerisinde de çeşitli faaliyetlerle savaşa destek verdi.Kadın kahramanlarımız aynı zamanda birçok meslek dalında da kendini kanıtladı. Atatürk Türk kadınının gücünü, özverisini fark etmeseydi yenilikler yapmamış olsaydı şuanda hiçbir Türk kadını okuyamayacak, çalışamayacak, sırf kadın sıfatını taşıdığı için rahatça sokakta yürüyemeyecek belki cinsi yüzünden aşağılanacak;  sürekli ikinci plana atıldığı için ülkemizin gelişimine katkı sağlayamayacak, cariyelik, kölelik yapacak ve insanlar tarafından aşağılanmaya maruz kalacaktı. Atatürk, kadınlarımızın dünya için birçok şeyi başarabileceğinin farkına varıp Türk kadınını Türk milletine daha önce kimsenin yapmadığı yenilikler yaparak kazandırmıştır.
Kadınlarımız için ilk kez 1921 yılında Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmaya başlayan 8 Mart, 1975 yılında daha yaygın kutlanıp sokağa taşınmıştır. Bugün kadınlarımızın önemini tekrar tekrar hatırlamak,  kutlamak için güzel bir gündür.

Türk kadınları Osmanlı İmparatorluğu yönetimi içerisinde geri kalmışlıktan kurtulamadı; maalesef ki ikinci sınıf insan muamelesi gördü. 1 Kasım 1922 Saltanatın kaldırılmasıyla Osmanlı Devleti hukuken sona erdi, bu laikliğin ilk adımlarıydı. Atatürk’ün kadın hakları konusunda getirdiği büyük ve köklü değişimler ancak akılcılık ve laikliğin benimsenmesiyle olabilirdi. Saltanatın kaldırılması laik düzene geçişin ilk basamağı oldu. 3 Mart 1924 Hilafetin kaldırılmasıyla da laikliğe geçiş süreci daha da hızlandırıldı. Böylece Türk kadınını ülkemize kazandırmak için adımlar atılmaya başlanmış oldu. 17 Şubat 1926 Türk Medeni Kanunu’nun kabulü ile ailede kadın-erkek eşitliği sağlandı. Evlilikte resmi nikah zorunluluğu getirilerek evlilik devlet kontrolü altına alınmıştır. Tek eşle evlilik esası getirildi, bu yenilikle Türk ailesi modern bir yapıya sahip olmuştur. Mahkemelerde tanıklık yapma, miras ve boşanma konularında kadın-erkek eşit hale getirildi. Kadınlar da istedikleri zaman erkekler gibi boşanma özgürlüğüne sahip olup Türkiye’de hukuk birliği sağlanmıştır. Kadınlara, istedikleri mesleğe girebilme hakkı verildi, böylece kadın ve erkekler arasında ekonomik ve sosyal alanlarda eşitlik sağlanmış oldu. Artık kadınlar da rahatça çalışabiliyor, ev ekonomisine ve Türkiye’nin gelişmesine katkı sağlayabiliyordu.
Atatürk ülkenin çağdaşlaşma ve kalkınma hamlelerinde kadınların mutlaka yer almasını istiyor, kadınların dışlandığı, katılmadığı hiçbir yatırım ve atılımın başarıya ulaşamayacağını iyi görüyordu.  3 Nisan 1930 yılında Türk kadınlarına belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanıyan yeni Belediye Kanunu’nun kabulünü gerçekleştirdi. Teşkilat-ı Esasiye’nin 10. ve 11. Maddelerinde yapılan düzenlemeyle 22 yaşını bitiren her Türk kadınına seçme ve 30 yaşını bitiren her kadına seçilme hakkı verildi. Seçme ve seçilme hakkı Türk halkına eşitlik getirdi artık kadınlar ve erkekler hep birlikte oy kullanabildi. Herkes iradesi ile istediği kişiye oyunu vermekte hür oldu. 26 Ekim 1933 yılında kadınlarımıza köy muhtar heyeti ve muhtar seçimlerine katılma hakkı  ve 5 Aralık 1934’te anayasa değişikliği yapılarak milletvekili seçme ve seçilme hakkı verildi.
Türk kadınları tercihleri veya dış görünüşleri yüzünden asla yargılanmamalıdır. Kadınlarımız başörtüsü taksın isterse takmasın eşittir ve kadındır. Atatürk kadınlarımızı seçimlerinden dolayı onları asla yargılamaz saygı ve eşitlik gösterirdi. Annesi Zübeyde Hanım da başörtüsü takardı. Atatürk kadınlarımız ile ilgili bir sözünde: “Eğer kadınlarımız dinin emrettiği bir kıyafetle, faziletin icap ettiği davranış tarzıyla içimizde bulunur, milletin ilim, sanat ve sosyal etkinliklerine katılırsa bu durumu emin olunuz, milletin en mutaassıpları dahi takdir eder. Yine Atatürk 1 Mart 1923’te Konya Kızılay
Hanımlar Kolu’nun davetinde yaptığı bir konuşmasında: “Dinimizin tavsiye ettiği tesettür, hem hayata hem de fazilete uygundur” demiştir. Bu sözlerinden de yola çıkarak Atatürk’ün başörtüsünün dini ve sosyal yönünü ortaya koyarak başörtüsüne karşı olmadığını rahatça anlamamız mümkündür.
Atatürk Türk kadınını şöyle tanımlar: “Ey kahraman Türk kadını, sen omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın. Dünyada hiçbir milletin kadını ben Anadolu kadınından daha çok çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim diyemez.  Kimse inkar edemez ki bu harpta ve ondan evvelki harplarda milletin hayat kabiliyetini tutan hep kadınlarımızdır.”
Atatürk’ün bizlere verdiği haklara sahip çıkıp, bu büyük ruhlu yüce kadınlarımızı hepimiz şükran ve minnetle sonsuza dek aziz ve kutsal bilmeliyiz.
Esma Acarer