Hukuk Alanında

1921 ve 1924 Anayasası

Yeni Türk Devleti, milli egemenlik ilkesine dayalı bir sistem üzerine kurulmuştur. Bu ilkenin gerçekleştirilebileceği tek devlet sistemi, laik hukukun geçerli olduğu demokratik Cumhuriyet modeliydi. Bu nedenle, 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılışı, ilerde hukuk alanında köklü bir inkılap yapılacağının da göstergesi ve ilk basamağıdır.
TBMM’nin hazırladığı Anayasa, 20 Ocak 1921’de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu adıyla yürürlüğe girmiştir.
23 madde ve bir de ek maddeden oluşan Anayasa’nın kısalığı o dönemin özelliğinden ileri gelmekteydi. Sadece olağanüstü şartları ve acil ihtiyaçları karşılamakla yetinilmenin gerekli olduğu kanaati, kısa ve özet bir anayasa hazırlanışına sebep olmuştur.
Cumhuriyet’in ilanı ve hilafetin kaldırılmasında sonra yeni Türkiye’nin yeni bir Anayasaya ihtiyacı ortaya çıkmıştır. TBMM’de yapılan çalışmalar ve müzakereler sonunda, 20 Nisan 1924’te Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edilerek yürürlüğe konulmuştur. Bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrasi prensiplerine değer verdiğini gösteren, tarihi gelişmelerin sonucu olarak hazırlanan ve gerçek hayatın ihtiyaçlarına cevap veren bir Anayasa’dır.
1924 Anayasası’nın ruhunda ve mantığında Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi teşkilatı, demokrasi esasına dayanır. Memlekette hakimiyetin, gerçek ve tek sahibi, Türk milletidir. Milletin dilekleri, fikir ve arzuları, tek bir organda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde toplanır ve bu mecliste de, millet iradesi seçim yolu ile gerçekleşmektedir.
Sonuç olarak 1924 Anayasası genel nitelikleriyle millî ruh ve ihtiyacın ifadesi, tarihi ve sosyal akışların bir sonucu olmuştur.

Türk Medeni Kanunu

Hukuk alanında yapılan inkılapların ana amacı, laik, demokratik, çoğulcu, özgürlükçü, akla, bilimsel esaslara ve en önemlisi eşitliğe dayanan bir devlet sistemi ve yaşam biçimi oluşturabilmekti.

Hukuk inkılabı da, siyasal inkılaplar gibi, arka arkaya atılan çeşitli adımlardan oluşmaktaydı.

Hukuk inkılabının ön şartlarını oluşturan siyasi inkılapların tamamlanması üzerine, mevcut hukuk sistemini yenilemek ve modernleştirmek üzere 1923 yılında Adliye Vekâleti tarafından medeni hukuk, ceza hukuku, usul hukuku gibi alanlarda çeşitli komisyonlar kurulmuştur. Bu komisyonlar yürürlükte bulunan kanunları gözden geçirecek ve tadil edecek, hukuk deyimlerini belirleyeceklerdi.

1926 yılında İsviçre Medeni Kanunu bazı değişikliklerle Türk Medeni Kanunu olarak yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun seçiminde; basit dili, açık, hâkime geniş takdir yetkisi veren esnek karakteri, Avrupa’da kabul edilen en yeni, liberal, kadın-erkek eşitliğine dayanan bir aile düzenini içeren ve demokratik bir devletin ihtiyaçlarını karşılayabilir özellikleri etkili olmuştur. Bu kanunun kabulünden kısa bir süre önce, 1925 yılında, Türkiye’de yaşayan Ermeniler, Yahudiler ve Rumlar birer ay arayla verdikleri dilekçelerle, “artık medeni hukuk bakımından, ayrı bir muameleye tabi olmak ihtiyacını duymadıklarını, gayrimüslim cemaatler için ayrı hükümler konmasına gerek olmadığını, yeni medeni kanunun kendilerine de uygulanmasını istediklerini” Adliye Vekâletine bildirmişlerdir. Böylece yüzyıllar sonra ülkemizdeki vatandaşlar arasında hukuk birliği sağlanmıştır.

Yeni Türk Medenî Kanunu;İlerici, inkılapçı, laik ve halkçı bir ruh taşıyordu.

Evlenme, boşanma, miras, velâyet, hak ve fiil ehliyeti gibi konularda kadın-erkek eşitliği sağlamıştır.

Tek eşlilik usulünü getirmiştir.

Medenî nikâh usulü getirmiştir.

Kadın, erkek tüm Türk vatandaşlarının aynı haklara kavuşmasını sağlamıştır.

Hâkimlere tanıdığı geniş takdir serbestisi ile hâkimler olayın ve ülkenin şartlarına uygun olarak hukuk kuralı yaratma ve uygulama imkânına kavuşmuşlardır.

Türk hâkimleri, verdikleri kararlarla yeni hukuku kısa süre içinde millîleştirmişlerdir.

Halkın çağdaş ve millî ihtiyaçlarına cevap veren bir hukuk sistemi oluşmuştur.

Diğer Kanunlar

Hukuk alanında başlatılan inkılaplar, yalnızca Medeni Kanun ile sınırlı kalmamış, belirli aralıklar ile yapılan düzenlemeler sonucunda bu alanda ortaya çıkan boşlukların doldurulmasına çalışılmıştır. Türk Medeni Kanunu’ndan sonra, 1926’da Ceza Kanunu ve Ticaret Kanunu, 1927’de Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu, 1929’da Ceza Muhakemeleri Usulü ve Deniz Ticareti Kanunları, 1932’de İcra-İflâs kanunları yine batı ülkelerin kanunlarından yararlanılarak hazırlanmış ve yürürlüğe girmişlerdir. Bu kanunlarda gelişen ihtiyaçlara uygun olarak değişiklikler yapılmıştır.
Medeni hukuk alanında tüm haklarına kavuşan Türk kadınına ilk olarak 3 Nisan 1930’da çıkarılan Belediyeler Yasası gereğince belediye seçimlerine katılma hakkı ve 26 Ekim 1933’te Köy Kanunu’nun değiştirilmesi ile de muhtar ve ihtiyar heyetlerine seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Türk kadını 5 Aralık 1934’te milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde etmiştir.
Hukuk inkılabı ile Türk hukuku sistemi laik bir temele oturtulmuştur. İnsanlar arasında ayırımın yapılmadığı, herkesin kanun önünde eşit muameleye tâbi tutulduğu bir hukuk sisteminin alt yapısı kurulmuştur. Yeni sistemde kanunların tekliği ve genelliği ilkesi geçerli kabul edilmiştir.

KAYNAK İÇİN TIKLAYINIZ.