Cumhuriyetin Önemi


(Cumhuriyetin öneminden bahsetmeden önce, onun ne olduğuyla ilgili bilgi almak için tıklayınız.)

Devlet biçimimizi teşkil eden, Mustafa Kemal Atatürk’ün vicdanında milli bir sır gibi sakladığı[1] cumhuriyet… Niçin bu kadar mühim bir kavramdır? Cumhuriyet kavramı ve tarihteki yeri hakkında az çok bilgi sahibi olan herhangi bir insan, çeşitli terimlerle ilişkilendirmek suretiyle bu kavramın ne anlamlara geldiğini, nasıl bir devlet yapısı öngördüğünü farkındadır. Peki bu kavramın önemi hakkında ne diyebiliriz?

Bir kere önem, subjektif bir kavramdır. Dolayısıyla cumhuriyetin önemi, kendisinden bahsedecek kişiyi bir değer yargısı yapmaya iter. Bu durumda “kimin için önemi” sorusu akla geliyor. Kavram hakkında “önem” yargısı üzerinden müspet bir değerlendirmede bulunacak kişi de pek tabii Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olacaktır. O halde kavramın, uğruna adandığı yurttaşlar için öneminden bahsedeceğiz. Zira “Cumhuriyet fazilettir.” ve elbet ancak sahibini faziletli kılacaktır.

Cumhuriyet, bu topraklarda bir devlet biçiminden ötesini ifade etmektedir. 29 Ekim 1923 tarihinde, yönetim biçiminin bu şekilde belirlenmesiyle, öncesinde tebaa olarak ele aldığımız halk, salt anayasal düzenleme yapıldı diye “yurttaş” niteliğini haiz olmadı. (Bu, oldukça sığ ve şekilci bir bakış açısı olurdu.)

Devlet biçimi olmasının yanı sıra, halkı her alanda ileriye güdümleyen bir ilke olma değerini de taşımasıyla cumhuriyet; halk için ilkesel bir yol haritası gibidir. Anadolu’nun viran köylerinde kronik hastalıklardan kırılmakta olan, toprak ağalarının postalları altında yaşamaya muhtaç; yüzyıllardır belki de ne uğruna icra ettiğini bile bilmediği -bilse de çoğu kez kendisini ilgilendirmeyecek- onca harpten bitap düşmüş, kainatta ne için var olduğunu bile unutma noktasına gelmiş, sefalet içerisinde yaşayan insanları, tebaa olmaktan yurttaş olmaya iten bir dizi devrimin anahtarıdır. Hassas durumlara temas eden bu anlatım, her ne kadar bilimsellik adına mahzurlu olsa da, şayet bir kavramın “öneminden” bahsedeceksek; bu yola başvurmalı idik.

Cumhuriyetin ilanı ve ilgili devrimler; devletin halka, sadece bir vergi ve askeri güçten ibaret görülen insan topluluğu biçiminde bakmasından bambaşka bir anlayışın da benimsenmiş olması demektir. Artık devlet, ulus ile özdeşleşmiştir (ulus-devlet) ve egemenliği ulusun haiz olması vesilesiyle, ulus kendi kaderini tayin edecektir. Cumhuriyet biçiminde siyasal iktidar, kaynağını ulusa dayandırmıştır ve ulus tarafından kullanıldığı ölçüde onun menfaatlerini gözetecektir. Ayrıca tarihi dokusunda barındırdığı demokrasi unsuru ile; halka, uğruna mücadele etmeye değecek bir devlet olmayı vadeder.

Çünkü halkı her anlamda yetiştiren de odur; yöneten de…

Yazıyı cumhuriyetin mimarının sözleriyle sonlandırmak, adeta özet niteliğinde olacaktır:

  • “Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir.”
  • “Türkiye Cumhuriyeti; her manası ile büyük Türk milletinin öz ve aziz malıdır.”
  • “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetini zâmin prensiplerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeğe devam edecektir.”

[1] “…diyebilirim ki, ben, milletin vicdanında ve istikbalinde ihtisas ettiğim büyük tekâmül istidadını (gelişim kabiliyetini), bir millî sır gibi vicdanımda taşıyarak peyderpey (yavaş yavaş), bütün heyeti içtimaıyemize (toplumumuza) tatbik ettirmek mecburiyetinde idim.” (Nutuk’tan)


Bu sayfa, TurkInkilabi.com’un özgün içeriğidir.