Kurtuluş Savaşı


Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisini belirleyen Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) ile Anadolu ve Trakya her türlü işgale açık bir duruma geliyordu. Çünkü Mondros ateşkesi hükümleri galip devletlere gerekli gördükleri her yeri işgal etme hakkı tanıyordu.

Ülke işgale uğrarken padişah için önemli olan; saltanatın, halifeliğin ve hanedanın selameti idi. Bu antlaşma çok ağır koşulları içerirken, İstanbul Hükümeti ileride yapılacak barış görüşmelerinde bu koşulları hafifletilebileceğini umuyordu. Mondros Ateşkes Antlaşmasının hemen ardından işgaller başladı. Bu antlaşmanın 7. maddesine göre, İtilaf devletleri güvenliklerini tehdit eden bir durumu bahane ederek istedikleri bölgeleri işgal edebileceklerdi. Boğazlar İngilizlerin kontrolüne geçti. İngilizler Çanakkale, Musul, Batum, Konya, Maraş, Samsun, Bilecik, Merzifon, Urla ve Kars’ı işgal ettiler. Fransızlar ise; Dörtyol, Mersin, Adana ve Afyon istasyonunu işgal ettiler.

İngilizler tarafından işgal edilen, Güney Doğu’daki bazı iller daha sonradan Fransızlara devredilmiştir. İtalyanlar ise Antalya, Kuşadası, Bodrum, Fethiye ve Marmaris’i işgal ettiler. Konya ve Akşehir’e de asker yolladılar. Mondros Mütarekesi’nin Doğu Anadolu’da 6 vilayetin (Vilayet-i sitte) Ermenilere bırakılacağına ilişkin maddesi Ermenileri harekete geçirdi. Ermeniler kurdukları Alaylarla Doğu Anadolu’da yayılmaya ve bölgedeki Türklere zulüm ve baskı uygulamaya başladılar. Kozan, Osmaniye, Mersin ve Adana’ya Fransızlarla birlikte Ermeni çetecileri de geldi.

Yunanlılar kendilerine vaat edilen Ege Bölgesi’ni ele geçirmek üzere İngiliz, Amerika ve Fransız savaş gemilerinin koruması altında, 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgale başladılar. İzmir’in işgaline tepki olarak gazeteci Hasan Tahsin tarafından düşmana atılan ilk kurşun Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı olmuştur. Mondros ateşkes antlaşmasından sonra işgallerin başlamasına karşılık Padişah ve Osmanlı Hükümeti işgallere karşı ses çıkarmamışlar, orduyu geliştirip güçlendirmeye yönelmemişlerdir. Sadece kendi çıkarlarını düşünmüşler, çekingen ve korkak davranmışlar, ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için hiçbir önlem almamışlardır.

Kurtuluş savaşımızdan işgallere karşı ilk silahlı direniş Güneydoğu Anadolu’da Fransızlara karşı başlamışsa da, ilk Kuva-yi Milliye hareketi Batı Anadolu’da Yunanlılara karşı oluşturulmuştur. Yunan birliklerinin İzmir’i işgal etmesi ve Anadolu içlerine ilerlemesine seyirci kalan Osmanlı Hükümeti’nden artık hiçbir şey beklenemezdi. Bu durum, Kuva-yi Milliye’nin doğuşunu ve Milli Mücadele’nin başlamasını kolaylaştırmıştır. 19 Mayıs 1919’da Atatürk Samsun’a çıkmıştır. Amasya genelgesinin yayınlamıştır. Daha sonra Erzurum ve Sivas kongrelerini toplamıştır. İstanbul’un işgali edilmesi ve Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasıyla Osmanlı yönetimi çökmüştür. Ulusu temsil eden, ulus adına karar veren yetkili organa ihtiyaç vardır. Bu da ancak yeni bir meclis kurularak mümkün olacaktır.

23 Ekim 1920’de 338 milletvekilinin katılımı ile TBMM açıldı. Fakat savaştan yenik çıkan Osmanlı Devleti ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Ermenistan, Belçika, Yunanistan, Hicaz, Polonya, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven ve Çekoslovakya devletleri arasında imzalanan, Türk’ün ölüm fermanı olarak bilinen Sevr Antlaşması imzalanmıştır. TBMM’nin Sevr Antlaşmasına tepkisi çok sert olup, bu antlaşmayı imzalayanları ve onaylayanları vatan haini sayma kararı vermiştir. Doğu cephesi, Güney cephesi, Batı cephesi, 1-2 İnönü savaşları ve son olarak Sakarya Meydan Muharebesi savaşları verilmiştir. Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile Anadolu’nun sonsuza kadar Türk yurdu olarak kalacağı bütün dünyaya kanıtlanmıştır. Mudanya ateşkesinin ardından Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır. Yeni Türk Devleti tüm dünyaya kabul ettirilmiştir. Böylece Türkiye tüm sömürülen halklara ve uluslara bağımsızlıklarını kazanmak için umut ışığı olmuştur.

Trakya Cephesi (Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti)

Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra; Edirne-İstanbul demiryolunu kontrol etmek üzere bir Fransız alayı Trakya’ya yerleşmiş bulunuyordu. Fransız Generali Franchet D’Esperey ile Yunanistan Başbakanı Venizelos arasında imzalanan Antlaşma ile Kuleliburgaz-Hadımköy hattı Yunan ordusunun işgaline terk edilmiştir. Bu gelişmeler karşısında, 1. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Eğilmez Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın 9 Ocak 1920 tarih ve 55 sayılı emrine uyarak bütün Edirne vilayetinde sıkıyönetim ve seferberlik ilan etti. Diğer taraftan Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniye’si, 31 Mart 1920’de Lüleburgaz’da yaptığı ilk kongresinde dış tecavüzler ve iç ayaklanmalar karşısında her türlü tedbir alma yetkisinin kolordu komutanına vermeyi kararlaştırdı. San Remo Konferans’ında İtilaf Devletleri Edirne ile birlikte Doğu Trakya’yı da Yunanistan’a bırakmayı kararlaştırdı. 9 Mayıs 1920’de Edirne’de toplanan Trakya Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniye’si, 2’nci kongresinde Edirne ve Doğu Trakya’nın Yunanistan’a bırakılmasını kesinlikle reddetti ve ülke topraklarının savunulmasını kararlaştırdı. Bu amaçla, yerli halktan asker toplama ve silahlı savunma tedbirleri almayı kararlaştırdı. Ayrıca, Cemiyet programını değiştirmekle birlikte ismini de “Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” haline getirerek, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin şubesi olmuştu.

Sevr Antlaşması’nın imzalanmasını kolaylaştırmak, Osmanlı İmparatorluğu’na fiilen olduğu kadar hukuken de son vermek amacı ile İtilaf Devletlerinin de teşviki ile Yunan Ordusu bir taraftan Anadolu’da bir taraftan da Trakya’da harekete geçti. 20 Temmuz 1920’de başlayan Yunan Taarruzu sonunda Edirne 24 Temmuz 1920’de düştü. Sevr Antlaşması’nın imzalanmasını takip eden günlerde Yunan hükümeti kendi meclislerinden geçirdikleri bir kanunla Doğu ve Batı Trakya’yı bir genel valilik halinde Yunanistan’a kattığını ilan etti. Yunanlılar tarafından Edirne ve Doğu Trakya’nın ilhakına rağmen, Trakya’da işgale karşı silahlı mücadele devam etmiştir. Anadolu’da kazanılan büyük zafer ve orduların Boğazları geçerek Trakya’yı kurtarmak için harekete geçmeleri kararı karşısında, Boğazlarda bulunan İtilaf Devletleri ateşkes anlayışı içinde olmuşlardır. 15 Ekim 1922’de yürürlüğe giren Mudanya Ateşkes Antlaşmasıyla Doğu Trakya, Yunan kuvvetleri tarafından boşaltıldı. 25 Kasım 1922’de Edirne Valiliğine tayin edilen Şakir Bey (Kesebir), Türk yönetimini yeniden kurmuştur. Lozan Konferansı sonucunda, Yunanlıların Anadolu’da yakıp yıktıklarına karşılık, savaş tazminatı olarak Karaağaç ve Bosnaköy Köprübaşlarının da Anavatana katılması kararlaştırılmıştır.

 Doğu Cephesi

Kazım Karabekir Paşa Sarıkamış’ta

Ermeni Devleti, Rusya’da Çarlık sisteminin yıkılıp yerine Sosyalist bir devlet kurulması üzerine 1918’de ortaya çıktı. Taşnak Partisi tarafından idare ediliyordu. Ermeniler, sınırlarımıza saldırıyor, Müslüman halka aşırı zulüm, haksızlık ve katliam yapıyordu. Bunun üzerine, TBMM Ermenilere karşı askeri harekete geçilmesine karar verdi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, İcra Heyeti’ne (Bakanlar Kuruluna) mütareke hükümlerine uyularak boşaltılan “Evliye-i Selase” (doğuda bulunan 3 ilimiz) Kars, Artvin ve Ardahan’ın tekrar geri alınması için gereğinin yapılması yolunda ayrıca yetki vermişti. Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa 30 Mayıs ve 4 Haziran 1920 tarihinde Doğu’daki durum hakkında hükümete rapor verdi. Bu raporda, “Ermenilerin ilk fırsatta Erzurum’u dahil ellerine geçirmek için teşebbüslerde bulunacakları, Ermeni ordusuna karşı hakim ve müsait bir vaziyet almanın sorunluluğu, Brest Litovski ve Batum Antlaşması ile Türkiye’ye bırakılan Evliye-i Selase’yi işgal etmek üzere harekete geçmenin gerekliliği” açıklanmış ve hükümetçe de bu durum uygun görülmüştür.

Taarruz için 7 Haziran’da emir verildi. Ancak, Sovyet Dışişleri Bakanı’nın Ermenistan, İran ve Türkiye sınırlarının belirlenmesinde, Rus Sovyet Hükümeti’nin arabuluculuğu ile meselenin siyasi yollardan halledilmesinin mümkün olduğunun bildirmesi üzerine, ordunun taarruzu geciktirilmiştir. Bu arada Ermenilerin, Türk topraklarına ve halkına karşı tecavüzü, Oltu’yu işgal etmeleri ve Gürcülerin de 25 Temmuz’da Artvin’i almaları üzerine, 28 Eylül 1920’de ordumuz taarruza geçti. 29 Eylül’de Sarıkamış, 30 Ekim’de Kars (15. Kolordu Kafkas Tümeni Komutanı Albay Halit Bey (Karsıalan) yönetiminde), 7 Aralık gecesi imzalandı. Osmanlı’da Ermenileri Millet-i Sadıka diye anılmıştır. Ermeni meselesi ilk kez Berlin Antlaşması’nda ortaya çıkmıştır (1878). Ermeniler amaçlarına ulaşabilmek için Taşnak ve Hınçak cemiyetlerini kurmuşlardır. Ermeniler, II. Abdülhamid’e suikast düzenlemişler, fakat başarılı olamamışlardır (1905). En son 19. yüzyıl sonlarında Van, Erzurum, Bitlis ve Sason civarında ayaklanmışlardır. 1915’te Ermeniler Van ve Sivas’ta katliam yapmışlar ve 1915’te Tehcir Kanunu ile Suriye’ye göç etmek zorunda bırakılmışlardır. General Harbord, Doğu Anadolu ile ilgili bir rapor hazırlamış, raporda Ermenilerin yaşadıkları Osmanlı topraklarında Türk nüfusundan fazla olmadığı açıklanmıştır. 24 Eylül 1920’de Ermeniler saldırıya geçmiş, Türk Ordusu Misakı Milli sınırlarına kadar ilerlemiş ve Kars Zaferi kazanılmıştır. Bu cephede Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurmak isteyen Ermeniler ile savaşılmıştı. TBMM Hükümeti 15. Kolordu komutanı Kazım Karabekir Paşa’yı Doğu Cephesi Komutanlığına atadı. 9 Haziran 1920’de harekete geçen Kazım Karabekir Paşa 30 Ekime Ermenileri kesin bir mağlubiyete uğratarak Doğu Anadolu’nun tamamını kurtardı. Ermenilerin isteği üzerine Gümrü Antlaşması imzalandı (3 Aralık 1920).

Gümrü Antlaşmasının Maddeleri ve Tarihi Önemi

Antlaşmayla; Kars, Sarıkamış, Iğdır, Kağızman Türk Devleti’ne verilecek. Doğu sınırı, Aras Nehri ve Çıldır Gölü’ne kadar uzanacak. Ermenistan Hükümeti, Sevr Barış Antlaşması’nı tanımayacak. Ermenistan, TBMM’nin aleyhinde çalışmayacak. Türklere saldırıda bulunan Ermeniler dışındakiler isterlerse 6 ay içinde Türkiye’ye dönebilecekler. Gümrü Barışı, TBMM Hükümeti’nin uluslararası alanda kazandığı ilk askeri ve siyasi başarıdır. Sevr Antlaşması’nın geçersizliği ilk kez uluslararası antlaşmada onaylanmıştır. Ermeni sorunu çözüme kavuşturulmuştur. Doğu Cephesi’nin kapanması ile buradaki güçlerin büyük bir kısmı Batı Cephesi’ne gönderilmiştir.

Güney Cephesi

İtalyanlar İzmir’in Yunanistan’a verilmesi nedeniyle kırgındı, bundan dolayı Kuva-i Milliye’yi desteklemişler ve bölge halkına görece daha iyi davranmışlardır. П. İnönü Savaşı’ndan sonra işgal ettikleri yerleri boşaltmışlardır. Fransızlar ise, Mondros’tan sonra Adana, Osmaniye ve Mersin’i işgal etmişlerdi. Paris Barış Konferansı’nda Suriye, Lübnan, Antep ve Maraş Fransızlara bırakılmıştır. Aynı zamanda güney cephesi, düzenli orduların savaşmadığı tek cephedir. Bölgede Fransız ve işgalcilere ve işbirlikçi Ermenilere karşı bölgesel cemiyetlerce kahramanca mücadeleler verilmişti. 12 Şubatta Maraş, 10 Nisanda Urfa, 20 Ekimde de Adana düşman işgalinden kurtarıldı. Sakarya zaferinden sonra Fransızlarla imzalanan Ankara Antlaşmasıyla Fransızlar bölgeyi terk etmişlerdir. TBMM 1973’te aldığı kararla kahramanlıklarından dolayı Maraş’a “Kahraman”, Antep’e “Gazi” ve 1984’te Urfa’ya da “Şanlı” unvanı verilmiştir.

Batı Cephesi

Yunan işgaline karşılık Ayvalık, Denizli ve Salihli bölgesinde Kuva-yi Milliye Cephesi oluşturulmuştur. Kuva-yi Milliye, Kurtuluş Savaşı’nın ilk savunma kuruluşudur. Kuva-yi Milliye’yi örgütlemek için Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri yapılmıştır. Ali Fuat Paşa, Gediz Taarruzunda başarılı olamamış ve Yunan orduları Dumlupınar’a kadar ilerlemiştir. Çerkez Ethem’in baskıları ve Ali Fuat Paşa’nın etkisiz olması nedeniyle Ali Fuat Paşa Moskova Büyükelçiliğine atanmıştır. Batı Cephesi ikiye ayrılmıştır. Albay İsmet Bey Batı Bölümü’ne, Albay Refet Bey ise Güney Bölümü’ne atanmıştır. Yunan taarruzu karşısında Kuva-yi Milliye başarılı olamamıştır. Ordudan firarlar başlamış, fakat İstiklal Mahkemeleri’nin çalışmaları ile firarlar sona ermiştir. Düzenli ordunun kurulması ile Kuva-yi Milliye tamamen ortadan kaldırılmıştır (8 Ekim 1920). Düzenli orduya geçildiği sırada bazı Kuva-yi Milliyeciler isyan etmişlerdir (Çerkez Ethem ve Demirci Efe). Demirci Mehmet Efe isyanı 1. İnönü Savaşı’ndan önce, Çerkez Ethem İsyanı ise 1. İnönü Savaşı’ndan sonra bastırılmıştır.  Kurtuluş Savaşı yıllarında en zorlu mücadelelerin verildiği cephe Batı cephesidir. Kısaca özetlemek gerekirse, bu cephede Yunan birlikleri ile savaşılmıştır. Batı Cephesi savaşları 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’i işgali ile başlamış ve 11 Ekim 1922’de imzalanan Mudanya Mütarekesi’ne kadar devam etmiştir. Başlangıçta Kuva-yi Milliye birlikleri ile karşı konulduğu için istenilen sonuçlar alınamamıştır. Dağınık ve düzensiz haldeki Kuva-yi Milliye Birliklerinin kaldırılıp yerine düzenli ordunun kurulmasıyla istenilen başarı elde edilmiştir.

1. İnönü Zaferi ve Sonuçları

1. İnönü Muharebesi, Kurtuluş Savaşı sırasında 6 Ocak 1921’de iki koldan saldırıya geçen Yunan güçleriyle İnönü mevziinde savunma halinde olan Ankara hükümeti kuvvetleri arasında gerçekleşmiş muharebelerdir.

Mustafa Kemal Paşa, I.İnönü Savaşları sürerken.

 

Yunanlılar, Türk ordusunun gücü hakkında keşifte bulunarak Eskişehir’i ele geçirip, TBMM’yi dağıtmak için üs olarak kullanmak istiyordu. Bu arada Türklere karşı göstereceği başarı İtilaf devletlerinden yardım almasını kolaylaştıracaktı. Bu yolla Türk gücünü kırarak Sevr’i uygulatabileceklerdi. Üstelik; TBMM’nin Çerkez Ethem İsyanıyla uğraşıyor olması böyle bir olayı gerçekleştirmek için uygun bir ortamdı.

Yunan saldırısı İnönü mevkiinde İsmet Paşa komutasında durduruldu. Batı Cephesi’nde düzenli orduların Yunan ordularına karşı kazandığı ilk zaferdir. Bu zafer TBMM’nin iç durumunu kuvvetlendirmiş, dışarıdaki itibarını arttırmış, askere alım işlemleri hızlanmıştır. İsmet Paşa, Albaylıktan Generalliğe terfi etmiştir.

İtilaf devletlerinin hiç beklemedikleri bu yenilgi karşısında durumu görüşmek üzere Londra’da toplandılar. Sevr Antlaşmasını gözden geçirmek zorunda kaldılar. Bu zaferden sonra Çerkez Ethem İsyanı da bastırılmış ve düzenli orduya karşı yapılan bütün müdahaleler ve isyanlar bastırılmıştır.

Londra Konferansı ve Sonuçları (21 Şubat-12 Mart 1921)

 

Birinci İnönü zaferinden sonra İtilaf Devletleri tarafından toplanmıştır. Amaçları; Sevr Antlaşmasını yumuşatarak TBMM’ye kabul ettirmek. İtilaf devletleri aralarındaki anlaşmazlıktan yaralanmak için İstanbul ve TBMM’yi birlikte konferansa davet etmişler, ancak Tevfik Paşa’nın TBMM’yi halkın gerçek temsilcisi olarak belirtmesi üzerine amaçlarına ulaşamamışlardır. İngilizlerin, Rusya’nın TBMM ile Moskova’daki görüşmelerinden rahatsız olmaları, Musul ve Kerkük’te direnişle karşılaşmaları ve 1. İnönü Savaşı sonucunun İtilaf Devletleri arasında görüş ayrılığına neden olması bu ülkelerin Sevr’i kabul ettirebilme umutlarını büyün ölçüde bitirmiştir. Ayrıca Fransızların Güney Doğu Anadolu’da büyük bir direnişle karşılaşması, İtalyanların işgal planlarından memnun olmaması ile bir antlaşmaya varılamadan Konferans dağılmıştır. Yeni Türk Devleti ve TBMM ilk kez İtilaf Devletleri tarafından tanınmıştır. TBMM, konferansa katılmakla barış yanlısı olduğunu bütün dünya kamuoyuna göstermiştir. Yeni Türk Devleti’nin haklı davasını bütün dünya kamuoyuna duyurmuştur. Sevr Antlaşması’nın uygulanmayacağı anlaşılmıştır.

İtilaf Devletlerinin Teklifleri:

İzmir Türk Devleti’ne iade edilecek, ancak şehirde Yunan güçleri bulunacak.

İzmir’in valisi Hıristiyan olacak ve Milletler Cemiyeti tarafından tayin edilecek.

Doğu Trakya Yunanlılara kalacak.

Doğu Anadolu’da Ermenistan kurulacak.

Ordunun sayısı arttırılacak, fakat kapitülasyonlar devam edecek.

Moskova Antlaşması (16 Mart 1920)

Moskova antlaşması, Milli Mücadele sırasında TBMM ile Sovyet Rusya arasında 16 Mart 1921’de imzalanmıştır.

Rusya’da kurulan Bolşevik Hükümeti ile TBMM Hükümeti’nin ortak noktaları batı karşıtı olmalarıydı. Bu ortak nokta iki tarafı birbirine yaklaştırmıştır. TBMM’nin doğu, güney ve batı cephelerindeki başarıları da Sovyetlerin TBMM’ye yakınlaşmasında etkili olmuştur. Rusya, Misak-ı Milli ve yeni Türk Devleti’ni tanıyan ilk Avrupa devleti olmuştur.

İtilaf devletlerini oldukça rahatsız eden bu yakınlaşma Moskova antlaşmasıyla perçinlenmiştir ve bu antlaşmayla Batum, Türkiye’nin liman hizmetinden yararlanması şartıyla Gürcistan’a bırakılmıştır. Bunun karşılığında ise Sovyetler, Türkiye’ye altın ve silah yardımı yapacaktır.

Bu madde Türk Devleti’nin Misak-ı Milli’den verdiği ilk tavizdir. Ayrıca 1. İnönü Savaşı’ndan sonra 12 Mart 1921’de İstiklal Marşı kabul edilmiş, 20 Ocak 1921’de ilk Anayasa (Teşkilat-ı Esasiye) ilan edilmiştir.

2. İnönü Zaferi ve Sonuçları (23 Mart- 1 Nisan 1921)

2. İnönü Muharebesi, Kurtuluş Savaşı sırasında kazanılmış bir zaferdir.

Londra Konferansı tekliflerinin kabul edilmemesi ve İngilizlerin Yunanlıları kışkırtması bu savaşın birinci nedenlerini oluşturur. Bunun üzerine 1. İnönü yenilgisinin etkisinden Sevr’i uygulatarak kurtulmak isteyen Yunanlıların ve TBMM’nin Londra Konferansında İtilaf Devletlerinin isteklerini kabul etmemesi üzerine, 23 Mart 1921’de İngilizlerin desteğini alan yunanlılar yeniden taarruza geçmişlerdir.

Ancak düzenli Türk birlikleri karşısında daha fazla direnemeyerek bozguna uğramış ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu zaferden sonra İtalyanlar işgal etikleri Muğla ve Antalya’dan da çekilmeye başlamışlardır. Fransızların TBMM’ye karşı tutumları yumuşamaya başlamıştır.

Mustafa Kemal kazanılan zaferin önemini İsmet Paşa’ya çektiği telgrafta “Siz orada sadece düşmanı değil, Türk Milletinin makus talihini de yendiniz” diyerek belirtmiştir.

Kütahya-Eskişehir Savaşları (10-24 Temmuz 1921)

Kütahya-Eskişehir Muharebeleri, Kurtuluş Savaşı sırasında yaşanmıştır. Muharebeler 10 Temmuz 1921 ile 24 Temmuz 1921 arasında Yunanistan ile Ankara hükümeti arasında gerçekleşmiştir. Muharebeyi Ankara hükümeti kaybetmiş ve Sakarya Nehrinin doğusuna çekilmek zorunda kalmıştır. Kütahya-Eskişehir Muharebeleri, yeni kurulan düzenli ordunun Batı Cephesi’nde kaybettiği tek savaştır.

Afyon, Eskişehir ve Kütahya Yunanlıların eline geçti. Ordunun daha fazla zayiat vermesini istemeyen Mustafa Kemal orduyu Sakarya Nehrinin doğusuna kadar çekti. Savaşın kaybedilmesi TBMM’ye olan güveni sarstı, Meclisin Kayseri’ye taşınması ve Kuva-yi Milliye’ye dönülmesi gündeme geldi. Yunan ordusu Sakarya Nehrine kadar ilerledi. Durumun ciddiyetinin ani kararlar alınmasını gerektirdiği için 5 Ağustos 1921’de “Başkomutanlık Kanunu” çıkartıldı.

Bu kanunla Mustafa Kemal Paşa Başkomutan seçildi. Ayrıca Meclis tüm yetkilerini Mustafa Kemal Paşa’ya devretti. Bu kanun 1922’de süresiz olarak uzatıldı. Mustafa Kemal Paşa’nın Cumhurbaşkanı seçilmesine kadar yürürlükte kaldı. Mustafa Kemal Paşa orduyu yeniden güçlendirmek amacıyla 8 Ağustos 1921’de Tekalif-i Milliye Emirleri’ni çıkardı. Bu sayede ordunun ihtiyaçlarının büyük bir kısmı halktan karşılanmaya çalışıldı.

Sakarya Meydan Muharebesi-Savaşı (23 Ağustos-13 Eylül 1921)Sakarya Meydan Muharebesi, Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktası kabul edilen savaştır.

Tekalif-i Milliye Emirleriyle Türk Ordusunun eksiklerinin bir kısmı büyük ölçüde tamamlanmış ve ordu savaşa hazırlanmaya çalışılmıştır. 23 Ağustos Yunanlılar taarruza başlamışlardır. Mustafa Kemal Paşa “Hattı Müdafaa yoktur, Sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır” diyerek orduyu coşturmuş ve 22 gün süren savaş sonunda Türk ordusu büyük bir zaferle Yunan ordusunu gerisin geri kaçmak zorunda bırakmıştır.

Bu zaferle birlikte 1683 Viyana bozgunundan beri devam eden Batı karşısındaki gerileme durmuştur. Yunanlılar savunmaya, Türkler taarruza geçmişlerdir. TBMM, Mustafa Kemal Paşa’ya “Mareşallik” rütbesi ile “Gazilik” unvanı vermiştir. Fransızlar bu savaştan sonra TBMM ile Ankara Antlaşması’nı imzalamıştır. Şunu da belirtmek gerekir ki doğuda Rusya’nın kontrolünde Gürcistan ve Azerbaycan ile Kars Antlaşması imzalanmış ve bu antlaşmayla birlikte Doğu sınırlarımız kesinlik kazanmış ve bu bölgedeki birlikler kesin bir zafer için yapılması planlanan Büyük Taarruz için Batı Cephesi’ne kaydırılmıştır.

Fransızlarla imzalanan Ankara Antlaşması (20 Ekim 1921)

Ankara Antlaşması, 20 Ekim 1921’de Sakarya Zaferi’nin ardından, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Fransa arasında imzalanmıştır.

Antlaşma gereğince; taraflar arasındaki savaş durumu sona erdi. Hatay dışında bugünkü Suriye sınırımız çizildi. Hatay’da özel bir yönetim kuruldu. Türkçe’nin resmi dil olması ve Türk parasının kullanılması kabul edildi. Burada yaşayan Türklere geniş haklar tanındı. Fransa ve Türk Devleti’ni resmen tanımış oldu. İtilaf Devletleri’nin Türkiye’ye karşı oluşturduğu birlik parçalanmaya başladı. Fransa Hatayla ilgili özerklik kararlarını kabul etmekle buranın Anadolu’nun bir parçası olduğunu da onaylamış oluyordu. Fransızlar Misak-ı Milli’yi tanıyan ilk İtilaf Devleti olup, İtilaf devletleriyle olan ilişkisi kesin olarak ayrılmıştır. Bu arada İtalya da Anadolu’dan tamamen çekilmiş, Güney Cephelerimiz kapanmıştır. Güneydeki birliklerin çoğu Büyük Taarruz için Batı Cephesi’ne kaydırılmıştır.

Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi (26 Ağustos-18 Eylül 1922)

Sakarya Meydan Savaşı’nda Yunan ordusunu yenilgiye uğratan Mustafa Kemal, 26 Ağustos 1922 sabahı Büyük Taarruz’u başlattı. 30 Ağustosta Başkomutanlık Meydan Savaşıyla Dumlupınar’ın kuzeyinde düşman ordusu yok edildi. Mustafa Kemal “Ordular! İlk hedefimizi Akdeniz’dir. İleri” emrini vermesi üzerine taarruza geçen Türk ordusu önünde kaçan Yunan ordusunu İzmir’e kadar kovaladı. 9 Eylülde İzmir düşman işgalinden kurtarıldı. 18 Eylülde Batı Anadolu tamamen düşmandan temizlendi.

Mudanya Ateşkes Antlaşması (11 Ekim 1922)

Büyük taarruzdan sonra telaşa düşen İngilizlerin isteği üzerine Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı (11 Ekim 1922). Görüşmelere İngiltere, Fransa, İtalya ve Türkiye katılmış, Yunan temsilcileri görüşmelere katılmamıştır.

Konferansa TBMM adına İsmet Paşa katılmıştır. Mudanya Ateşkesi ile Kurtuluş savaşının askeri safhası sona ermiş, politik safhası başlamıştır. Doğu Trakya ve İstanbul savaş yapılmadan kurtarılmıştır. Meriç Nehri Yunanistan ile aramızda sınır olarak kabul edilmiştir. İstanbul’un TBMM’ye devredilmesiyle Osmanlı Devleti hukuken sona ermiştir.

Anadolu projesinde başarılı olamaması üzerine İngiltere de Lloyd George hükümeti düşmüştür. Yunanlıların Megola idea (Büyük Yunanistan) düşüncesi tarihe gömülmüştür. Mondros Ateşkes Antlaşması geçerli bir belge olmaktan çıkmıştır.

İsmet Paşa, mütareke sonrasında

NOT: Yazı, Bu linkteki adresten alıntıdır. Gerekli görülen yerlerde ve yazım hatalarında düzeltme yapılmıştır.