Karakol Cemiyeti10 min read

Çok uzun bir yazı oldu. Ancak verilen mücadele öylesine büyüktü ki yazmaya sayfalar yetmedi. Sabırla okumanızı rica ediyorum.
Bugüne kadar Kurtuluş Savaşının cepheleri, kişileri, zaferleri ile meşgul olduk.
Peki bu zaferleri mümkün kılan, ordunun ihtiyaçlarını temin edenkimlerdi ?
Gelin hep birlikte Kurtuluş Savaşının isimsiz kahramanlarını, verdikleri mücadeleleri hatırlayalım.


Harbiye telgrafhanesinden memur Ali, bilgi vermeye başladı:

‘’Sabahleyin İngilizler karakolu basarak altı erimizi şehit ettiler. On beş kadar da yaralı var. Şimdi İngiliz askerleri dolaşıyor. Şimdi,  işte İngiliz askerleri Nezarete giriyorlar, işte içeri giriyorlar. Nizamiye kapısına. Teli kes ! İngilizler buradadır’’
( Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s. 229)

İşte o acı gün ( 16 Mart 1920) telgraf memuru Ali’nin çektiği bu telgraf ile Anadolu, İstanbul’un işgal edildiğini öğrenmişti.
Artık İstanbul sadece işbirlikçiler, hafiyeler, Milli Mücadele düşmanları ile değil, İngiliz askerleri ile de mücadele etmek zorundaydı.

Ambargo yüzünden Anadolu silah ve mühimmat ihtiyacını karşılayamıyordu. Yedek parça getirtemiyor, sağlık malzemesi tedarik edilmiyordu. Sadece Anadolu’nun imkanları ile ayakta kalmak ve muzaffer olmak zorundaydık.

Vatanseverler sadece Anadolu da değildi. İstanbul da kalıp , Anadolu’ya geçemeyen ve mücadele etmek için yanıp tutuşan binlerce vatan evladı vardı. Hepsi Balkan harbini, Çanakkale’yi, Cihan harbini görmüş ve vatansızlığın, yurdunu kaybetmenin ne demek olduğunu bilen insanlardı. Koskoca imparatorluktan elimizde kalan bu son vatan parçasını müdafaa etmek için örgütlenemeye başladılar.

Zaten Mondros mütarekesi ( 30 Ekim 1918) imzalandığı günden beri İstanbul’da bir kıpırdanma söz konusu idi.  Azınlıklar oluşan hava ile taşkınlıklara başlamıştı. İtilaf gemileri de boğaza yaklaşıyordu. Olası bir işgal için hazırlık yapmak, halk ve esnafı örgütlemek ihtiyacı doğmuştu.

Tam bu sırada kuruluşu çok önce olan bir gizli örgüt uyuyan hücrelerini ayaklandırarak İstanbul içinde eylemlere başladı. Şimdi hep birlikte 1920 İstanbul’una gidelim. Kurtuluş Savaşımızın bir başka kahramanlık destanını birlikte hatırlayalım.
Onlar bu savaşın isimsiz fedaileri…

KARAKOL CEMİYETİ

Bu grubun kuruluşu çok öncelere dayanır. İttihat ve Terakki ileri gelenlerinden Enver Paşa ve Talat Bey’in isteği üzerine, tahminen Kasım 1918’in ortalarında, Ermeni komitacılarına karşı bir iç güvenlik kurumu olarak kurulmuştu.
İttihatçıların vatanı terk etmek zorunda kalmalarından sonra, cemiyet Anadolu da devam eden Milli Mücadele için çalışmaya başladı.
Cemiyet’in kurucuları Kara Kemal ve Miralay Kara Vasıf  bey olarak kayıtlara geçmişti.

        (Kara Kemal)     ( Miralay Kara Vasıf Bey)

Cemiyet’in resmi bürosu Bab-ı Ali Caddesi’ndeki Resne Fotoğrafhanesi’nde Baha Said Bey’in bürosudur.

Bu cemiyetin başlıca amacı Anadolu’ya silah, mühimmat, ve subay kaçırmaktı.

Dünya, Türkleri savaştan mağlup çıkartmak için ambargo uygulamaya başlamıştı. Anadolu’ya silah, gıda malzemesi, yedek parça sokmanın imkanı yoktu. Hele ki subayların Anadolu’ya geçmesine asla müsaade edilmiyordu. Yollar sıkı takip ediliyor, şüphelendikleri kim varsa İngilizler tarafından sorgusuz sualsiz kurşuna diziliyordu. Hatırlarsanız Atatürk bile Samsun’a giderken İngilizlerden vize almak zorunda kalmıştı. Kendi vatanında seyahat etmek için, bir yabancıdan izin almak gerektiği günlerdi.

( Atatürk’ün Samsun’a gitmek için kullandığı vize. Orijinali Erenköy’de ki Kazım Karabekir Müzesindedir.)

İşte tam bu yüzden, cemiyet gizli sevkiyatlar işini üstlendi.
Teşkilatın üyeleri, İngiliz, Osmanlı depolarını gece baskınları ile soyuyorlar, kayıkçıların yardımı ile malzemeleri gemilere yükleyerek Anadolu’ya geçişini sağlıyorlardı. Kocaeli’nde bulunan Menzil Teşkilatı  bu malzemenin İnebolu’ya ulaşmasını sağlıyordu. İngilizler bütün din adamlarını Sait Molla gibi kendilerine taraftar gördükleri için, kendilerine karşı bir harekete girişeceklerini düşünmemişlerdi.
Oysa bu ülkenin gerçek din adamları vardı ve onlar bağımsızlık uğruna savaşmayı çoktan göze almışlardı. Merdivenköy’deki Bektaşi Tekkesi, Sultan Tepesi’ndeki Özbekler Tekkesi Anadolu ile İstanbul arasında bir menzil görevi görmüş ve parola ile gelen herkes burada misafir edilerek Anadolu’ya geçişleri buradakiler tarafından sağlanmıştı.
Mustafa Kemal Paşa’ya cemiyet tarafından (NUH), Ali Fuat Paşa’ya da ( MUSA ) kod adı verilmişti.

CEMİYET HAREKETE GEÇİYOR

Ankara’dan gelen bir istek üzerine İstanbul yüklü miktarda silah kaçırmak için planlarını yapmaya başlamıştı. Şimdi Turgut Özakman’ın Şu Çılgın Türkler adlı eserinden bir bölüm ile teşkilatın nasıl çalıştığına dair bir örnek vermek istiyorum..
‘’Yüzbaşı Aziz Hüdai Türkiye Nakliyat  Ambarına gelerek Hüsnü Himmetoğlu ile görüşmeye başladı. İkisi de vatansever insanlardı. Karakol cemiyetinin de en önemli adamlarındandılar. Oturur oturmaz konuya girdiler.
Hüdai bey bu kez büyük bir iş olduğunu söyledi, miktar 300 tondu. 300 ton malzeme Anadolu’ya sevk edilecekti. Durum çok zordu. Bu kadar malzeme İngiliz denetimine takılmadan Anadolu’ya nasıl geçerdi ?
Hüsnü Himmetoğlu, Fransız Denizcilik Şirketi müdürü Mösyö Şarl Kalçi ile görüşmeye gitmişti. Daha önceleri birlikte ufak işler yapmışlardı. Bu sefer işin büyük olduğunu ve bir gemiye ihtiyaç olduğunu söyledi. Konu üzerinde anlaştıktan sonra, malzemenin kaçırılmasına sıra gelmişti.
Depoda ki İngiliz nöbetçileri olaysız şekilde atlatmak gerekiyordu.  İki İngiliz Nöbetçi , büyük ambarın yanındaki binada, depo komutanının odasında hazırlanmış olan zengince sofrada yiyip içiyordu… Orucunu yeni açmıştı. Allah2ın bağışlayacağını ümit ederek nöbetçiler ile oda içki içiyor, Mısırda ki esir kampında öğrenebildiği çat pat İngilizcesi ile sohbet ediyordu.
Nöbetçiler, bu beklenilmez cömertliğin ve ilk kez tattıkları rakının etkisi ile mest olmuşlardı.
Bu sırada Hüsnü beyin kalabalık adamları ambarı sessizce ve şaşırtıcı bir hızla boşaltıp irili ufaklı sandıkları deponun rıhtımına yığıyor, bir başka ekip de yandaki hurda ambarından alınan içi boş sandıkları boşaldığı anlaşılmayacak biçimde depoya yerleştiriyorlardı. Üçüncü ekip ise soluk bile almadan sandıkları rıhtıma yanaştırılmış mavnaya taşıyordu.
Hepsi çıplak ayak ve kan ter içindeydi. Her ekibin başında tabancasının emniyeti açık sivil giyimli bir subay bulunmaktaydı…
Mermi, fişek ve el bombası sandıkları çuvallara sarılı silahlar ayaklı topçu dürbünleri fişek doldurma aygıtları silah yağları vb..
Dördüncü ekip tarafından hiç konuşmadan mavnadan alınıp iskelelerin yardımı ile güverteye taşınmaya başlandı.
İşi bu gece bitirmek zorundaydılar. Aynı oyun iki kez oynanamazdı.
Gün ağarırken beş mavna dolusu malzeme Odesa’ya taşınmıştı. Hüsnü bey ve Aziz Hüdai komutana boşaltılan malzemenin cinsini, sayısını ve teslim alındığını gösterir bir belge imzalayıp verdiler. Savaş sona erince, Ankara tek fişeğin bile hesabını sorardı.
Komutan yeni nöbetçiler gelmeden çoktan sızmış olan iki İngiliz’i uyandırdı. Çay ve taze simit ikram etti. Nöbetçiler teşekkür ederek ayrıldılar. Bu güzel geceyi hiç unutmayacaklardı. Heyecandan kaskatı kesilmiş komutan da unutmayacaktı..
( Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s. 119-120)

İşte Karakol Cemiyeti’nin bin bir zorluğu göze alarak yaptığı faaliyetlerden sadece bir tanesini okuduk. Tarih’in karanlığına gömülmüş binlerce isimsiz kahraman ve binlerce macera onlar ile birlikte yok olup gitti. Cemiyet 16 Mart 1920 de İstanbul’un İngilizler tarafından işgali ile dağıldı. Cemiyetin fedaileri ve üyeleri Malta’ya sürgün edildi. Kalanlar Bekirağa bölüğünde işkence odalarında acımasızca konuşturulmaya çalışıldı.
ZABİTAN GRUBU

Bu grup Karakol Cemiyetinin dağılmasından sonra Üsküdar Şube reisi Kurmay Yarbay Mustafa Muğlalı tarafından 27 Ekim 1920 tarihinde kuruldu. Zabitan grubu, Karakol Cemiyeti’nin devamı olduğunu ilan ederek aynı mührü kullanmaya devam etti. Bu cemiyetin amacı mühimmat işlerinden çok istihbarat faaliyetleri yürütmekti. Bu amaçla iki daire halinde örgütlenmiş, Dahili şube iç istihbarat faaliyetleri ile ilgileniyor, harici Şube ise yabancı elçiliklerde ki ajanları aracılığıyla dış istihbarat işlerini yürütüyordu. Daha sonraları İngiliz casusu Mustafa Sagir ve İngiliz muhipleri üyesi Yüzbaşı Ahmet’in bu cemiyet tarafından Anadolu’ya gönderilmesi cemiyetin gözden düşmesine sebep oldu. Daha sonra deşifre olan Mustafa Muğlalı bey Eylül 1921 de Anadolu’ya geçerek cemiyetin faaliyetlerine son verdi.

( Mustafa Muğlalı )

DİĞER GRUPLAR

Hamza Grubu
23 Eylül 1920 de kuruldu. Bu grup 3 şubede örgütlendi. Her şubenin ayrı bir parolası mevcuttu. Propaganda faaliyetleri yürüten birinci şubenin kod adı Yıldız, Subay sevkiyatı ile uğraşan ikinci şubenin parolası Ay, mühimmat sevki ile uğraşan üçüncü şubenin kod adı Güneşti.

Grup istihbarat faaliyetleri dışında çok başarılı mühimmat operasyonları da yaptı. Daha sonraları grup şifrelerinin İngilizlerin eline geçmesi ile 15 Aralık 1920 de grup lağvedildi.

Muharip Grubu
23 Şubat 1921 den itibaren bu isim ile devam edildiği anlaşılmaktadır. Muharip grubu Yüzbaşı Neşet ve Yüzbaşı Seyfettin’in Anadolu’ya geçişleri ile grubun yönetimini Ekrem ( Baydar) bey devraldı. Grubun bir silah kaçırmak işi için başvurdukları Topçu Dairesi Başkanı Erzurumlu Yarbay  Salih ;
‘’Depolardan ne isterseniz alın. İsterlerse beni deponun kapısına assınlar !’’ diyordu.
İzmit’e kaçak silah götürürken İngilizler tarafından yakalanmaları üzerine grup faaliyetlerine son verdi.

Felah Grubu
31 Ağustos 1921
de  Felah ismini alan grup daha çok istihbarat faaliyeti yürüttü. Hilal-i Ahmer Cemiyeti başkanı büyük vatansever Hamit bey ile  Yüzbaşı Kemal’i  Fransız karargahına sokarak haber sızdırmalarını sağladılar.
Grubun bir diğer amacı Hakimiyet- i Milliye gazetesini İstanbul da dağıtmak ve okunmasını sağlamaktı.
4 Ekim 1923 de faaliyetine son verdi.

Mim Mim Grubu ( M.M.)
1920 Ocağında kurulan grup istihbarat faaliyetleri yürüttü. Müdafaa-i Milliye grubunun baş harflerini alarak Mim Mim adı ile çalıştılar.
General Harrington ‘un raporlarını ele geçirerek Ankara’ya yollamaları en büyük başarılarından biriydi.
5 Ekim 1923 de grubun faaliyetlerine son verildi.

İmalat-ı Harbiye Grubu
19 Mart 1920 de Ağır Topçu kaymakamı Eyüp bey tarafından kuruldu. Amacı mühimmat üretmek ve Anadolu’ya sevkini sağlamaktı.
Aralık 1920 de Felah Grubu ile birleşti.

Namık Grubu
30 Ocak 1921 de özel teşebbüs ile kuruldu. Kurucuları Topçu Yüzbaşı Halil İbrahim ve Mülazım-ı evvel Ahmet Naci’dir. 1921 de 8.880 adet 7,5 lik sahra topu mermisi sevkini gerçekleştirmişlerdir.
Bilinen başka faaliyetleri yoktur.

Bu çok uzun yazıyı okuma zahmetine katlandığınız için teşekkür ederim. Ama hiçbir yerini kırpmak istemedim. Buna cesaret edemedim. Hepsinin emekleri o kadar büyük ki, ismini, destanını yazamadığım bütün bu kahramanlardan tarih ve sizlerin huzurunda özür diliyorum.
Verdikleri emeklerin bizler için olduğunu unutmamamız umuduyla.
Onlara yakışır nesiller olalım.
Ruhları şad olsun.

Yazı ilk olarak MedyaSiyaset.com’da yayımlanmıştır. Ekin Topçuoğlu’nun MedyaSiyaset’teki yazılarını okumak için tıklayınız