Fethi Okyar’ın İzmir Mitingi Konuşması20 min read

Sunuş: Türkiye, çetin bir bağımsızlık mücadelesinin tam ortasında, bu mücadeleyi olabildiğince demokratik koşullarda yürütmek için bir meclis hükümeti olarak kurulmuş, savaş kazanıldıktan sonra da cumhuriyet biçimi ile filizlenmiş bir devlettir. Ancak yönetim biçiminin “cumhuriyet” olarak belirlenmesi, Türkiye’yi kendiliğinden demokratik bir ülke yapmadığı gibi, çok partili yaşamın söz konusu olmadığı modern bir rejimin demokratik olduğundan da söz edilemez. Nitekim, Türk İnkılabı, demokratik rejimi sağlama misyonu doğrultusunda ilerleyen bir devrim-uygulama sürecini ifade eder.

Bunun nihai noktası; demokratik toplumu, çok partili yaşamı ve her yönüyle demokratik rejimi haiz bir Türk devletidir. Ancak sözünü ettiğimiz uygulamaların, demokrasi adına fiiliyattaki etkisi pek olumlu değildi. Halihazırda bir tek partili rejimden söz edilmekteydi. Bu süreçte -özellikle de 1925’te başlayan Takrir-i Sükun ortamında- yapılan ardı sıra devrimleri muhafaza etmek adına yapılan katı müdahaleler ve mevcut koşullar, müzakereyi ve çok sesliliği epey geri plana itmişti. Böyle bir konjonktürde çok partili hayata geçme fikri ise, Türkiye’de demokrasinin kurumsallaşması ve demokratik toplumun inşası için hayati önem arz etmekteydi. Daha da önemlisi, böyle bir deneyim, siyasiler ve bürokratlar arasında gitgide yükselişe geçen, rejimi de kuşkusuz etkileyen otoritarizmi bertaraf edebilirdi.

Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) bu siyasal ortamda, Atatürk’ün Fethi Okyar’ı teşviki ile kurulmuş bir siyasal partidir. Dolayısıyla, “suni” bir çok parti deneyimi olarak anılmıştır. Halbuki olgular, bunun samimi bir deneyim ve gerçek bir siyasal parti olduğunu net biçimde göstermektedir (bkz: Kesintili Demokrasi). Burada paylaşacağımız metin ise, bu olgulardan biri olup, SCF’nin o dönem Türk halkında ne denli karşılık bulduğunu apaçık gösteren meşhur 7 Eylül İzmir Mitingi’nde, partinin başkanı Fethi Okyar’ın konuşmasından ibarettir. 4 Eylül’de İzmir’e gelen ve halkın yoğun ilgisiyle karşılaşan Okyar, mitingi esasen daha erken yapmayı planlamaktaydı. Ancak vali, güvenlik gerekçesiyle mitingden vazgeçmesi gerektiğini belirtti. Valinin tarafgir tutumuna karşılık Atatürk, Fethi Okyar’a mektup yazmış ve mitingin yapılacağını garanti etmiştir. Konuşma, Fethi Okyar tarafından hazırlanan metin üzerinden yapılmış, ancak kendisinin sesi kısık geldiği için mitingde eşzamanlı olarak Nuri Conker tarafından tekrarlanmıştır. Miting süresince İzmir’de birçok defa “Gazi ve Fethi” nidaları yükselmiştir.

İzmir Mitingi’ndeki bu konuşmanın demokrasi tarihimizdeki yeri pek mühimdir; SCF’nin kendisini o dönemde gerçek bir muhalefet partisi olarak algıladığını ve iktidar tarafından da o şekilde algılandığını net biçimde ortaya koyan, dönemin siyasal ve ekonomik koşullarını (1929 Dünya Ekonomik Krizi’nin etkileri yaşanmaktaydı.) yansıtan, devirdeki siyasetçilerin ve bürokratların liberalizm, cumhuriyet-demokrasi ilişkisi ve çok partililiğin lüzumu gibi hususlara gayet hakim olduğunu ispat eden bir metinden söz etmekteyiz. Bir not olarak belirtmek gerekir ki, konuşmada birçok kez değinilen Sivas nutku ile, İsmet İnönü’nün 30 Ağustos 1930’da, Ankara-Sivas demiryolu hattının açılışında yaptığı konuşma kastedilmektedir. Fethi Okyar’ın nutkunda, hükümetin yaptığı projelerin, meclisçe öngörülen yüksek vergilerin eleştiri ve muhalefet konusu olduğu açıkça görülür. Öte yandan konuşma bağlamında; bürokrasi öznelerinin, örneğin İzmir valisinin, buna karşılık Atatürk’ün tutumu, mitingden önce vuku bulan vahim olaylar, dönemin sosyolojik-bürokratik koşullarını ve kurucu önderin çok partililiğe-demokrasiye müspet bakışına ışık tutmaktadır. Nihayetinde belirtilmesi gerekir ki Fethi Okyar’ın, muhtemelen diplomatlık tecrübesinden kaynaklı olarak ne denli başarılı bir siyasi retorik sergilediği, argümantasyon becerisi ve bunun yanında siyasi-ekonomik meseleleri sağduyulu, akılcı, samimi ve kararlı biçimde ele aldığı hususu da dikkate değerdir.

Konuşma metnini Türk İnkılabı Topluluğu olarak, Vakit gazetesinin 8 Eylül 1930 tarihli sayısından aynen dijital ortama aktardık. Metnin daha kolay anlaşılabilmesi adına, kimi sözcüklerin güncel Türkçe karşılıklarını parantez içinde belirttik. Bazı sözcükleri günümüz Türkçesine uygun hale getirdik, ayrıca dönemin dilinden kaynaklanan ağır anlatım bozukluklarını gidermek için kimi yerlere noktalama işaretleri ekledik. Bunlar haricinde metnin özüne dokunmadık. Dijital ortama böyle değerli bir kaynağı kazandırdığımız için mutluyuz. Herkese faydalı olmasını dileriz.

Konuşma Metni:

Muhterem Efendiler! Güzel İzmir’e ayak bastığım dakikadan beri sizlerden gördüğüm kabul ve teveccühe bütün kalbimle teşekkürler ederim.
Riyasetini aldığım Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın teşekkülünü müteakip, İzmir halkı siyasi maksadımız ve programımız hakkında iki alaka ve teveccüh gösterenlerdendir. İzmir’in her sınıf halkından ve bilhassa münevver kısmından müteaddit (birçok) mektuplar, telgraflar aldım. Cümlesi hedef ittihaz eylediğimiz (edindiğimiz) siyasi gayelerimiz için bizi tebrik etmişler ve fırkamızın programını kanaatlerine muvafık (lâyık) gördüklerini bildirmişlerdir. Bize kuvvet veren bu gibi teşvikler, yalnız İzmir’e münhasır kalmamıştır. Memleketin her tarafında bu gibi teşviklere mazhar olduk.

Fakat uyanıklık ve iktisadi inkışaf (gelişim) nokta-i nazarından (bakımından) memleketimizin en mühim bir cüzü olan İzmir’in gösterdiği bu kıymetli alaka, programımızın pek isabetli olduğu hakkındaki kanaatimizi bir kat daha kuvvetlendirmiştir. Bunun içindir ki muhterem İzmir halkını ziyaret etmeyi ve şahsen şükranlarımızı arz eylemeyi kendimize borç bildik.

Bu ziyaretten istifade ederek fırkamızın siyasi çehresi ve programı hakkında izahat vermek için birkaç söz söylemek isterim:
Büyük reisimiz Gazi Hz.’ne takdim ettiğim mektupla kendilerinin lütuf buyurdukları cevap, fırkamızın nasıl doğduğuna en kati bir sarahatle (açıklıkla) hüküm vereceği için ayrıca tafsilata girişmeyeceğim. Milli hakimiyetin en yüksek tecellisi olan cumhuriyetin beklenen bütün feyizlerinin tamamen inkişaf edebilmesi için muayyen fikirler üzerinde yürüyen iki fırkanın karşı karşıya gelerek icrai kuvvetleri murakabe etmeleri (denetlemeleri) şarttır.

Her şeyden evvel gayemiz cumhuriyeti, büyük dahimizin bu büyük eserini hal ve istikbalde geçici tesirlerden kurtararak sarsılmaz bir surette memleketimizin sinesinde ebedileştirmektir. Cumhuriyetin ruh ve esası serbest münakaşadır. Bu esası fırkamız samimiyetle, katiyetle merbuttur (bağlıdır). Türk milletinin hayati menfaatlerine taalluk eden (ait olan) ve münakaşalarda şahsiyat sahasından uzak kalmak, nezahetten ayrılmamak, muarızların (karşıtların) fikir ve kanaatlerine hürmet etmek lazımdır.

Fırkamız bu esasları daima hatırda bulundurmayı kendisine vatani bir borç saymaktadır. Fırkaya kanaatleri ile iltihak eden arkadaşlarımın da buna riayet etmelerini bilhassa rica eylerim.

Efendiler, diyebilirim ki Türk milletinin umumi menfaatlerine samimi surette merbut olan bütün vatandaşlar, fırkamızın teşekkülünü faydalı ve vatani bir iş olmak üzere telakki etmişlerdir (kabul etmişlerdir).
Fırkanın teşekkülünden memnun olmayanlar da yok değildir. Tek fırkalı idarenin intaç ettiği (sebep olduğu) mesuliyetsizliği hoş görenler, bu yeni teşekkülü menfaatlerine muvafık bulmuyorlar, fırkamıza dil uzatmaktan hali kalmıyorlar (geri durmuyorlar). Bize gayrimeşru bir fırka olduğumuzu, bütün vergileri kaldıracağımızı, fes giydireceğimizi, eski Arap Harfleri’ni iade edeceğimizi atıf ve isnat etmekten çekinmiyorlar.
Hiçbir zaman aklımdan çıkmayan sözleri bana isnat ederek fırkamızı zayıf düşürmeye çalışıyorlar. Efendiler; Fırkamız ne mürtecidir, ne de fırka fikrini şahsi menfaat addeden bir teşekküldür. Bilakis inhisarlardan (sınırlanmalardan, tekellerden) halkın zararına olarak ceplerini doldurmak isteyenlerin gayrimeşru hareketlerine karşı mücadele edecektir. İrticai fikirlere karşı cidalde (mücadelede) ön safta bulunmak hak ve vazifesini kullanmakta ve yapmakta kendisine takaddüm edilmesine dahi razı olmayacaktır.

Biz, Türk milletinin takati dahilinde olan bilcümle mali fedakarlıkları seve seve ifa edeceğine kaniyiz. Halkın tahammülünü aşan bazı vergilerin tahfifi (hafifletilmesi) prensiplerimizdendir. Bunu “Bütün vergilerin kaldırılmasını istiyorlar.” suretinde ifade etmek fırkamıza karşı suiniyetle (kötü niyetle) hareket etmektir. Cumhuriyete imanları gevşek olan bu gibileri ikna etmek için emek sarfını ve efkar-ı umumiyeyi (kamuoyunu) işgal etmeyi lüzumsuz görmekteyim.

Efendiler! Bu teşebbüsü doğuran fikir ilerlemektedir ve ilerleyecektir. Çünkü bu teşebbüs hayati zaruretin tevlit ettiği (meydana getirdiği) bir eserdir. Memleketin her tarafından vaki olan mütevali (devamlı) teşvikler, tergipler (isteklendirmeler), tuttuğumuz yolun doğru olduğunu ispat eden en kuvvetli delillerdir. Fırkamızın teşekkülünün şimdiden hayırlı faydaları görülmeye başlanmıştır. Bu semereler gün geçtikçe artacak ve cumhuriyetin ne kadar feyizli bir idare sistemi olduğu fiilen sabit olacaktır.

Başlayan serbest münakaşa, hükûmet üzerine tesirden hali kalmamış ve muhterem Başvekil, fırkamızın intişar eden tenkitlerine Sivas’ta uzun nutku huzurunuzda tahlil etmeyi faydalı görmekteyim. Bu tahlili yaparken aynı zamanda fırkamız programının temel noktaları kendi kendine taayyün etmiş (belirlemiş) olacaktır.

Efendiler, İsmet Paşa Hazretleri’nin nutuklarında mevzubahis ettiği hususattan (konulardan) başlıcası, demiryolları meselesidir. Bu nutukta Serbest Cumhuriyet Fırkası, alelıtlak (genellikle) demiryollarının yapılmasına muarız gösterilmiştir. Hayır efendiler, demiryollarının gerek vatan müdafaası, gerek iktisadi nokta-i nazardan faydasını inkar etmek asla hatırımızdan geçmemiştir. Bizim iddiamız, demiryollarının gayet ağır şartlarda yapılmakta olmasıdır. Muhterem Başvekil, demiryollarının bir varlık meselesi olduğunu idrak eden halkımızın her türlü sıkıntıya katlanmak suretiyle fedakarlık ihtiyar ettiğinden bahis buyuruyorlar. Halkın dişinden, tırnağından, güçlükle elde edilen bu paraların büyük bir dikkat ve itina ile ve tasarruf gösterilerek sarf-ı iktiza etmez mi?

Halbuki Başvekil Paşa, Sivas hatlarının ağır faiz ve komisyonla evvelce bir Belçika şirketine verildiğini kendileri ifade ediyorlar. Demek ki bu şirket taahhüdünü ifadan aciz ve mali kabiliyetten mahrum kimselerden mürekkep olmasaydı, bu ağır şerait (koşullar) Türk milletine yüklenmiş olacaktı. Bu yükten kurtulmayı sırf milletin tali eseri olarak hükûmetle karşı karşıya gelip mukavele imza eden eşhasın (şahısların) maceracı takımından ibaret olmalarına medyunuz (borçluyuz). Böyle aldatıcı adamlarla mukavele yapmak, ayni mahiyetteki mukaveleyi gene taahhüdünü ifa edemeyeceği bilahare (daha sonra) anlaşılan İsveçli grup ile yapılan mukavelenin tadiline (düzeltmesine) mecburiyet hasıl olduğu ve muaddel (düzeltilmiş) mukavelenamenin peşin para usulüne tahvil edildiği malumdur.

Peşin para esasına müstenit olan bu muaddel şekli de gözden geçirelim: Evvela bütün işlerden masrafa mukabil gruba yüzde yirmi menfaat temin edilmiştir. Sonra lokomotif, vagon gibi pahalı malzemenin İsveç’ten mubayaası (satın alınması) ayni bayilerin tayin edecekleri fiyatla mal edilmesi taahhüt edilmiştir. Peşin para esasına müstenit (dayanan) bir taahhütle bu kadar ağır şartlara katlanmak mecburiyetinin nereden geldiğini anlayamıyorum.

Kütahya – Tavşanlı ve Ulukışla – Kayseri hatlarının inşasını deruhte eden (yüklenen) Alman şirketleri ile yapılan mukaveleye ne diyelim? Bu mukavele, mahiyeti itibarı ile Belçikalı grup ile yapılan mukaveleden daha ağırdır. Hazineden çıkan paranın yüzde otuz beşine yakın kısmı faiz ve komisyon ücret ile bu grubun elinde kalmaktadır.

İkinci müteahhitlerin temin ettikleri kazanç bunun haricindedir. İşte bu gibi ağır mukavelelerin, kısa vadeli mukavelelerin bugünkü nesli tazyik etmesi ve halkın cebinden demiryolu inşası için çıkan paraların israfa ve zarara uğratılması, bugünkü demiryolu siyasetine karşı yükselttiğimiz itirazları teşkil eder.

Yapılan demiryollarının bir taraftan sağlamlığı ve verimi nazar-ı itibara alınır; diğer taraftan bütçenin bu maksada ayırdığı ve ayıracağı paralar toplanırsa o zaman demiryollarının pahalı mı ucuz mu yapıldığı sabit olur.

Muhterem Başvekil, demiryollarına senevi tahsis ettiğimiz vasati (ortalama) 30 milyon lirayı haklı göstermek için, bizden küçük birçok memleketlerin milli ihtiyaçları için senede 300 milyon İngiliz Lirası sarf ettiklerini söylüyorlar. Böyle bir parayı sarf edecek kabiliyette olan o bahtiyar küçük devletlerin isimlerini bilmek isterdim. Bizim aldatıcı hayallere kapıldığımızı zannederek rikkate gelen (acıyan) muhterem Paşa Hazretleri, hiç olmazsa kendilerini bu gibi mübalağalı rakamlara kapılmaktan muhafaza buyurmalı idiler.

Diğer cihetten (yönden) Türk milletinin iktisadi kabiliyetini ve inkişafını göz önünde bulundurmak, milli servetin yükselmesine veya hiç olmazsa muhafazasına itina etmek bir hükûmetin en mühim vazifelerindendir. Demiryolları yapmak ne kadar ehemmiyetli ise, iktisadi vaziyetimizi sarsıntıdan muhafaza etmek o derece mühimdir. Hatta diyebilirim ki bu ikinci vazife her şeyden üstündür. Zira demiryoluna lazım gelen masraflar çiftçiden, esnaftan, tüccardan alınmaktadır. Demiryollarını emin bir surette hudutlarımıza kadar ulaştırmak için çiftçinin, esnafın, tüccarın mali kabiliyetini daima göz önünde bulundurmak ve vergi menbalarını (kaynaklarını) korumak lazımdır.

Masraflar memleketin iktisadi tahammül kudretini aşınca, halkın iktisadi kabiliyet ve inkişafı durmaya mahkumdur. O zaman, demiryolları siyasetine de istemeyerek darbe vurulmuş olacaktır. İktisadi kanunlar öyle zaruretler tevlit eder (meydana getirir) ki, bunlara karşı bigane (ilgisiz) durmaktan ve bunların tesirlerine herhangi bir emr-i idareye tabi olur zannında bulunmaktan daha büyük hata olamaz.

İktisadiyatın bu gayri mer’i kuvvetlerini mühimsememek acı neticelerle karşılaşmayı davet eder. İşte Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın liberal siyaseti ile Sivas nutkuna tebarüz eden siyaset arasında en mühim fark, bizim bu iktisat amillerini ve istihsal (üretim) kuvvetlerini rencide etmek hususunda göstereceğimiz itinadan ibarettir. Bu noktada biraz tevakkuf etmeye (durmaya) müsaadenizi rica edeceğim: Muhterem Hükûmet Reisi, nutuklarında aynen böyle buyuruyorlar: Liberalizm nazariyatı (teorileri) memleketin geç anlayacağı bir şeydir. Biz iktisadiyatta hakikaten mutedil (ılımlı) devletçiyiz, bizi bu istikamete sevk eden, memleketin ihtiyaçları ve bu milletin fikri temayülüdür (eğilimidir). Memleketin ihtiyaçları için herkes hazineden çare arar, elektriği yapılmayan şehir, limanı fena olan yer, iş bulamayan adam hükûmeti muhatap tutar; devletçilikten büsbütün vazgeçip her nimeti sermayedarların faaliyetinden beklemeye sevk etmek bu memleketin anlayacağı bir şey midir?

Vakit Gazetesi, 8 Eylül 1930, sayfa 1.

Liberalizm sistemi, Paşa Hazretleri’nin tasrih buyurdukları (açıkça ifade ettikleri) mahiyette değildir. Liberalizm mesleği, devlete ait olan vazifeleri devlete, efrada (bireylere) ait olan vazifeleri de şahsi teşebbüslere terk eden ve bu teşebbüslerin inkişafına engel olarak müdahaleleri asla tecviz etmeyen (uygun görmeyen) bir meslektir (sistemdir). Halkın her şeyi hükûmetten beklemesi arzu olunmayan bir haldir. Bu halin menbası da öteden beri hükûmetin her şeye müdahale etmiş ve dertlerin serbest inkişafına meydan vermemiş olmasından mütevellittir (dolayıdır).

Esasen her şeyi hükûmetin yapmasına imkan tasavvur olunabilir mi? Avrupa’nın bugünkü inkişafı sermaye ile mesainin faaliyetinden mütevellit bir hadise değil midir? Halkımızın kabiliyet ve şuuruna daha ziyade emniyet ve itimat etmek lazımdır. Halkın muhakkak bir temayülü varsa, giriştiği işlerde müdahaleden azade ve serbest hareket edebilmesidir. Devlete ait olan vazife, halk tarafından münferiden yapılması kabil (mümkün) olmayan işleri başarmak ve halkın şahsi teşebbüslerini kolaylaştırmak ve teşvik etmek için umumi tedbirler almaktan ibaret olmalıdır. İşte Sivas nutkunda tebellür eden (meydana çıkan) siyasetle aramızdaki diğer bir fark da bundan ibarettir.

Ecnebi sermayesi meselelerine gelince, muhterem paşa hazretleri soruyorlar:
Paşa geldi de kabul etmedik mi? Ben de bilmiyorum. Bugünkü şerait (şartlar) altında istikraz yapmak (borçlanmak) imkansızdır. Binaenaleyh muhterem Başvekil’in bu yoldaki sualini hangi muarızlara tevcih eylediğini (yönelttiğini) tayin edemedim. Harici istikraz (dış borçlanma) hakkı, birtakım şartlara tabidir. Esasen bu şerait tahakkuk ederse, harici istikraz yapmaya lüzum kalmadan, başka yollardan da memlekete hariçten para gelebilir.

Memleketimizde bugün faiz en aşağı yüzde on beştir. Hiçbir yerde para bu kadar pahalı değildir. Köylü ve esnafın yüzde kırk ve hatta yüzde elli ile para tedarik etmeye çalıştığını görüyoruz. Bu kadar ağır faiz altında kalan halkın iktisaden sıkılmamasına imkan tasavvur olunabilir mi? Başka yerlerde pek ucuz faizle iktifa eden (yetinen) sermaye, memleketimize niçin gelmiyor? Bunun sebebini ben de öğrenmek isterdim. Bütçenin kabili tehir (ertelemesi mümkün) masraflardan tahliyesi, hakiki bir tevaün tesisi, paramızın istikrarının temini şartlarının tahakkuk ettirilmesi ve bu servetle iktisadi bünyemizin temellerinin sarsılmaz bir zemine kurulması, harici istikraz sevdasına kapılmadan evvel yapılacak işlerden inhisarlar (tekeller) bahsine geçiyorum:
Efendiler, programımız göz önündedir. Biz posta ve telefon inhisarlarından bahsetmedik. Tuz inhisarlarından bahsetmedik ve hatta tetkike muhtaç olan tütün inhisarlarının ilgasından (kaldırılmasından) dahi bahsetmedik. Biz liman inhisarları kaldırılacağından bahsettik ve ismi kalkmış ve fakat hükmen kalmış olan ve hayal pahalılığı üzerine mühim tesirler icra eden şeker ve petrol inhisarlarından bahsettim. Liman ve inhisarının menfaat nokta-i nazarından devlet hazinesi ile alakası olmadığını ben de biliyorum.

Fakat şurası vardır ki, devlet hazinesi bu inhisarın tesisi için fedakarlık ihtiyar etmiş olduğu halde inhisardan beklenen fayda tamamen hususi şahıslara terk edilmiştir. Memleketin ticaretine ve umumi inkişafına zararı aşikar olan bu inhisardan halkın, esnafın ve tüccarın mütemadiyen şikayet etmesi, fırkamızı bununla iştigale sevk etmiştir. Fakat memleketin ticaretine ve umumi inkişafına taaluku (ilgili olduğu) aşikar olan bu inhisarların, tüccarın mütevali (devamlı) şikayetlerini mucip olması (gerektirmesi), fırkamızı bununla iştigale sevk etmiştir. Ağır gelen vergilerin tahfifi (hafifleştirilmesi) maddesi mevzu bahis olduğu istihsalatımız (ürettiklerimiz) maliyet fiyatını artırarak rekabet imkanı selbile istihracatımıza (çıkarımlarımıza) sekte veren ve hayatı pahalılaştıran vergilerin tahfifi murat olunmuştur.

Programımızda mevcut olmayan şeylerin tarafımızdan iddia olunduğunu zannederek bu iddiaları birer birer red ve cerhe (çürütmeye) kalkışan Başvekil Paşa Hz. bugünkü iktisadi sıkıntıya sebep olan yeni vergiler pahasına siyasi (okunmamıştır(?)) hakkı kaldığı, bunların mütehassıslara taaluk eden fenni bir istikamette tekamül (gelişim) halinde bulunduğunu söylüyorlar.

Efendiler, bir hükûmetin en mühim vazifesi, memleketin intibahına (uyanışına), halkın mali siyasetine göre vergi işleri ile meşgul olmaktır. Bugünün en mühim meseleleri olan bu bahsi mütehassısların (uzmanların) üzerine atarak teknik bir mesele halinde göstermek ve hükûmetin siyasi iştigalatı (uğraşları) haricinde bırakmak nasıl müdafaa olunabilir bir nazariyedir (teoridir)? Bu vergileri mütehassıslar tadil veya tahfif (hafifletme) edemezler. Bu doğrudan doğruya hükûmetin mali siyasetinin mevzuunu teşkil eden ve milli hakimiyeti alakadar eyleyen en mühim esastır. Sivas nutkunda bu mühim meselenin bu şekilde bir ifade ile pek az yer tuttuğunu kaydetmek isterim. Yedi seneden beri takip edilen mali siyasetinin bir muvaffakiyet harikası olduğunu iddia eden muhterem Başvekil’e, son sene zarfında ne kadar iflaslar vuku bulduğunu ve yalnız kazanç vergisinden dolayı ne kadar ticarethanenin kapandığını sormak isterim.

Bir mali siyasetin muvaffakiyet olup olmadığını, o siyaseti idare edenlerin iddiası değil; siyaset yüzünden ticaret ve sanayide hasıl olan refah ve bu refahı gösteren istatistikler ispat eder. Mühim bir istihsal ve ticaret muhiti olan İzmir’in muhterem halkının bu siyaset yüzünden uğradığı tesirler kendilerince malum olduğundan, bu mevzu üzerinde fazla durmak istemiyorum.

İşte efendiler, Sivas nutkunda gördüğü noktalar hakkında fırkamızın fikrini izaha çalıştım. Bu nutukta bahsi geçmeyen mübadele meselesi üzerinde de biraz durmak isterim.
Yarım milyona yakın vatandaşlarımızın mülkiyet ve tasarruflarının tamamı ile ve katiyetle tespit edilmemesi ve bu mühim işin küçük ellerde keşmekeş içinde bırakılması, iktisadi hayatımıza fena tesirler icrasından hali kalmamıştır. İktisadi hayatımızda mühim bir unsur olan bu vatandaş kütlesinin meskeninden, tarlasından endişesiz ve istikbalinden emin olarak çalışabilmelerini temin etmek, fırkamızı ciddi surette işgal edecek olan meselelerden biridir.

Muhterem İzmirliler, sermaye ve mesaisinin serbest inkişafı hedefini kendisi için gaye ittihaf etmiş olan fırkamızın teşekkülü, cumhuriyet tarihinde -hiç şüphe yoktur ki- bir tekamül hatvesidir (gelişim adımıdır). Ahalisinin zekası ve toprağının zenginliği haklı şöhret kazanmış olan İzmir için bu hadise ümitle dolu yeni bir ufuk açmaktadır. Devlet bütçesinin pek mühim bir kısmını temin eden bu memleketin hususi bir itina ve dikkate mazhar olması tabiidir.

Fırkamızın programı, zekanın tatbiki ve mesainizin inkışafı için geniş sahalar açmak istidadını haizdir (yeteneğine sahiptir). Bu güzel zengin ve feyizli ülkenin halaskarı (kurtarıcısı) ve bütün milletin mürşidi olan Büyük Gazi’nin Serbest Cumhuriyet Fırkası hakkındaki fikrini hassasiyet ve memnuniyetle karşılamış olduğunu burada yad etmeyi bir minnet ve şükran borcu bilirim.

Yaşasın Türk milleti, yaşasın onun büyük dahi mürşidi (rehberi), yaşasın Serbest Türk Cumhuriyeti, yaşasın sevgili ve çalışkan İzmirliler!